Bölüm 16: Azizler Kilisesi Ve Kara Manto
Akademi resepsiyonundaki atmosfer ağırdı. Çünkü odada, bana
dik dik bakan bir herif vardı, az rahatsız hissediyordum sanki.
Aslında ederi en az 300 altın olan lüks bir koltukta
oturuyordum, ama o bakışlar yüzünden bunun keyfini çıkaramıyordum.
Sonuçta, bakışları vahşi hayvanlarınki gibiydi, ve tüm
bedenimde yayılan soğukluğu hissedebiliyordum.
Sol tarafımdaki kanat, görünüşe göre baskıdan dolayı
huzursuzlanıyordu. Onu ‘kapalı’ tutmak için kontrol penceresini kullanıyordum,
ve onlar gelmeden önce ‘Sessiz Ölüm’ü kullanmıştım. Eğer böyle yapmasaydım, tam
bu sırada muhtemelen kemik kanadım kendini ifşa ederdi.
Fakat, sağ kanadımı açtım. Sonuçta, şu kılıksız açmamı
emrettiğinde çok sert bir ton kullanmıştı, bunu yapmaktan başka şansım
kalmamıştı.
Şansıma, sırtımdaki kısa pelerin kıyafetlerime bağlı
değildi. Çünkü, kıyafetlerimin sırt kısmında delik açmıştım, bu şekilde
pelerinim kıyafetimdeki deliğin görülmesini engelliyordu.
Ona karşı koy? Şaka mı yapıyorsun? O geldiğinde, Yybril tek
dizi üzerinde çökerek onu selamladı, bu da onun yetkisinin Yybril’den kat kat
fazla olduğu anlamına geliyor.
Ve isminden başka bir şeyi göremediğim için, acele
davranamazdım.
George Bayl LV ??? ???
[???][???][Azizlerin Müridi][Azizler Kilisesinin
Karanlığı][???][???][???][???]
“Tek bir kanat… bu kesinlikle nadir bir vaka. Fakat, Buz
Büyüsü ustalığın olduğu için, anlaşılabilir. Sonuçta, ‘Mutlak Sıfırın Kanatları’
sadece Baş Büyücü rütbesini elde edebilen kişiler tarafından kullanılan bir
büyü…”
Uzun bir süre sonra, nihayet birkaç laf etti, ve aynı
zamanda, soğuk gözlerini kapattı.
George 40 küsür yaşlarındaydı, ve onu korkunç gösteren ince
ve solgun bir yüzü vardı. Yeşil keskin gözleriyse bakarken sanki kalbinizi
delip geçiyordu.
Onunla ilk karşılaştığımda, şunu anladım, eğer onunla
savaşırsam, tüyecek şansım bile olmazdı.
“Fakat, Yybril’in seni anlatma şekli ve benim şu anki
incelememe bakılırsa, senin kiliseye katılmanı istemek imkansız, haklı mıyım?”
“O konuda…”
Sadece tek bir büyü yeteneği var, niye kiliseye katılayım
ki? Tanrım, cidden şu Işığın Tanrıçası kaçıncı seviye bir boss? O kadar insanı
kendine tapdırdığını düşününce…
“Endişelenme, seni zorlamayacağım. Yine de, tanrıçanın
kutsamasını alan biri olduğun için, bize katılma isteğin varsa, istediğin zaman
kiliseye gelebilirsin. Seni karşılamak için hep orada olacağız.”
“Evet… Anlaşıldı.”
Yine de, bu herif kelimelerinde aşırı doğrudandı. Konuşmasını
bitirdikten sonra, anında ayağa kalktı ve odadan çıktı.
“Umarım tekrar karşılaşma şansımız olur.”
Bu sözleri ettikten sonra, benim iki katım büyüklüğünde bir
çift kanat sırtında belirdi, bir anda, bedeni beyaz ışıkla bulanıklaştı ve
cennette yükseldi.
Okul bahçesinden gelen çığlıkları duyabiliyordum, sonuçta,
bu okulda uçabilen Büyücülerin sayısı az bir çoğunluktaydı.
Büyücüler havada süzülmek için büyü kullanabilse de,
saklayabileceğiniz tonlarca MP olmadığı sürece, yüksek hızlarda uçmak
imkansızdı.
Ama, kanat çıkarabildikleri için bu Işık Büyücülerinde
farklıydı.
“Tek kanat da bunu yapabilir mi bilmesem de, doğru söylemek
gerekirse, o kadar kullanışlı değil, takma kafana.”
Onun sesini duyduğumda, nihayet Yybril’in onca zamandır
kapıya yaslanmış bir şekilde orada durduğunu anladım. Onunla yüzleşmek için
döndüğümde, çoktan bana doğru yürümeye başlamıştı.
O sözleri sadece, ben George’un uçuşunu istekli bir biçimde
izlediğim için etmişti, huh. Bu kız aslında bayağı düşünceli.
“Seni kiliseye katılman için zorlamak vesaire niyetinde
değilim, yani endişelenme. Yine de, Işık Büyüsü öğrenmek istersen, bize
katılmazsan karışık olur. Ama, arkadaşın olarak, bunu öneririm.”
Aynı zamanda kaliteli bir arkadaşlığı vardı. Onu tanımlamada
bir terim kullanacak olsaydım, bu erkeksi kız olurdu değil mi? Fakat, çok güzel
bir erkeksi kız.
“Elbette, çok teşekkürler.”
“Ah doğru, Lanya bana seni aradığını söylemişti. Önceki
deneysel büyü aleti hakkındaymış.”
“Öyle mi?”
Benim büyü bombasını kullandığımı cidden anladı mı?
“Ama, gerçekten ne ara onun araştırmalarına katıldın sen?
Bilirsin, onun garip düşünce tarzına dayanabilen pek fazla insan yok?”
“Bunu George’a da söylemedin mi beni düşünce tarzım da her
zaman gariptir?”
“Tanrım… George Amca aşırı sert olsa da, o aslında iyi
biri.”
Bunu öylece söylese de, yüzünde bir gülümseme vardı, ama
biraz acı bir gülümseme.
Bunun sebebi George’un kişiliğini anlamış olmasından
kaynaklanıyordu, o böyle bir reddedilmeyi çoğu insandan kabul etmezdi.
“Öyle demek…”
Fakat, bir yandan da onun yalnızca yüz ifadesi bile bir
insanı öldürmeye yeter, hani?! Nasıl iyi biri olarak sayılabileceğini göremiyorum
daha çok büyük bir patron gibi.
“Ai~ Daha fazla muhabbete zamanım yok. Öğleden sonra
dersleri başmak üzere.”
“İyi şanslar, neyse ki bugün derslerim yok… Ah, cidden hızlı
kızmış.”
Daha bitiremeden, kaybolmuştu. Böyle bir şeyi ilk yapışı değildi.
En azından, söylemek istediğimi bitirene kadar bekleyemez miydin?
Neyse, yapacak bir şeyim olmadığı için, ilk olarak Lanya’ya
bir bakmalıyım.
Lanya’nın laboratuvarı kuzey-doğu köşesindeydi. Aslında,
orası bir zamanlar Simya Okuluna bağlı olan elden çıkarılmış küçük bir depoydu.
Lanya’nın orayı nasıl ele geçirdiğini bilmesem de, her durumda, şu anda orası
onun mahremiydi.
‘Tehlike’ tabelalarıyla işaretlenmese bile, insanlar oraya
girme riskini almazlardı zaten. Bunu diyorum çünkü Lanya ne zaman içeri girse, dışarı
yayılan garip bir koku ve çeşitli renklerde kıvılcamlar yaklaşan herkesi
korkutuyordu.
Ortaçağ görünümlü bir dükkandan aldığım ateşe-dayanıklı
pelerinime sarındıktan sonra, kapıyı açtım ve içeri girdim.
“Aaaaaah! Yine başarısız oldum!”
Anlaşılan bugün de şanslı değildim, çünkü tam da onun
deneylerinde birinin başarısız olduğu zamanda gelmiştim. Hızlıca pelerinle
gelen kapüşonu kafama attıktan sonra, duvara doğru takla attım ve arkasına saklandım.
Hemen sonra, bir sıcaklık dalgası belirdi. Pelerinle korunmayan ellerimin
arkası, berbat bir yanıkla acıyordu, ve HP barım mantıksız bir hızla dibe
vurdu!
Hızlıca ellerimi pelerine sakladım, ve envanter penceremdeki
iki Hızlı HP Yenileme İksirine bastım. Neyse ki, böylelikle, iksir şişelerini
dışarı çıkarmak zorunda kalmıyordum, ve basitçe ikonlarına tıklayarak
efektlerinden yararlanabiliyordum. Yoksa, o kadar potu içtikten sonra kesin
karnım ağrırdı.
Sonuçta, o şeyler meyve suyu değil. Tatları da öyle güzel
değil.
Tanrım, bu kız bu tehlikeli mekanda her gün yaşıyor. Cidden
ölümden korkmuyor mu?
Sıcaklık dalgası yok olduktan sonra, geride sadece odayı
dolduran siyah duman kaldı. Havalandırmak için anında kapı pencere ne varsa
açtım. Böyle yapmasaydım, Lanya’yı bulmayı geç, bir şeyleri netçe bile
göremeyecektim.
Bunu kimsenin göremeyeceğini umduğum için, pencerelerin
oraya ‘Kasırga’ büyüsü kullandım. Aynı aspiratörler gibi, siyah duman bir anda
binanın dışına çıktı.
Binanın içlerine doğru yürürken, koridor ve odalardaki her
pencereyi açtım, ardından sonunda isle kaplı Lanya’nın bulunduğu yer, ikinci
kattaki odaya ulaşabildim.
Tanrım… Bu kız şu anda cidden bir pandaya benziyor.
Tüm bedeni yerde yatıyordu, ve HP’si kırmızıya yakındı.
Anlaşılan önceki patlamada gerçekten iyi hasar almıştı.
Etrafa bakındıktan sonra, ağzına HP Yenileme İksiri ve Stun
Bozucu İksiri döktüm.
Fakat, şu anki görünüşüne bakmak çok trajikti. Bedenindeki
is ve kiri kaldırmak için temizlik tekniğini kullanmaktan başka şansım yoktu,
ve böylece onun küçük ve sevimli yüzünü temizleyebildim.
.
Onu yan tarafta bulunan koltuğa taşıdım, ve sonunda odaya
dikkatli bir bakış atabilme şansım oldu.
Hai… Odada füze patlamış gibi görünüyordu… Bina takviye
büyüsü tarafından korunuyor olmasaydı, çoktan parçalara ayrılmış olurdu değil
mi?
Ah doğru, bana neden bilinçsiz loliye dokunmadığımı
soruyorsun? Şaka mı bu? İlki, ben bir lolicon değilim. Ve, standart bir
centilmen oluyorum, böyle küçük ve kırılgan bir kızı korumak görevim. Ona o tür
şeyleri yapmak, yapacağım bir şey değil.
Ayrıyeten, bu kız öncesinde karaborsada kullandığı şeyleri
açık arttırmaya çıkarabilecek biri. Neredeyse tanıdığım bir cadının tıpatıp
aynısı, yani neden öyle bir suç işleme riskine gireyim?
Odanın tam ortasında dairesel bir yanık izi vardı, bu da
orada daha öncesinde ne varsa yanıp kül olduğu anlamına geliyordu.
Anlaşılan bu kız yine garip bir şeyler araştırıyordu. Hiçbir
sorun yaşamadan bomba üretemez misin sen? Bilirsin, onları kullanmak için hala
beklemedeyim?
“Gerçekten işe yaramaz herifin tekisin, ha. Yatağa
bıraktıktan sonra unuttuğun bilinçsiz loliyi düşününce. Yoksa sadece şu prenses
taşıması sana yetti mi?”
Tam da ben düşüncelere dalmışken, şu neşeli zehir dilli loli
beklenmedik bir şekilde uyandı.
Ona dönüp bakamadan, Lanya çoktan odanın merkezindeki yanık
izine koşmuş ve yere çökmüştü, dikkatlice sonuçları analiz etmeye başlamıştı.
“Evet… Demek tamamen yandı. Anlaşılan bu materyal sadece
‘Ragefire’ seviyesindeki saldırılara dayanabiliyor. ‘Sacred’ seviye alevlere
dayanamıyor, ha? Görünüşe göre başka materyaller bulmak daha iyi olur.”
Kafasını sallamasıyla, yan taraftaki masaya gitti ve
üzerindeki is kaplı tahtayı aldı. Bazı isleri temizledikten sonra, tahtaya bir
şeyler yazmaya başladı.
Demek bu kız deneyleri hakkında dikkatli kayıtlar tutuyordu.
Onu küçümsemiştim.
“Bu arada, şu anda neyin deneyini yapıyorsun? Eğer böyle
devam edersen, bir gün, bu bina kesinlikle birkaç bin parçaya ayrılacak… Sadece
o da değil, neredeyse ölüyordun. Ben gelmeseydim, kesinlikle ölmüş olurdun.”
“Sorun değil, sorun değil~ Hayatta olduğum sürece önemli
değil, değil mi?”
Cidden bir kez bile bu kız kendi sağlığı hakkında düşünmüş
müdür ki?
Lafı geçmişken, Falan’la karşılaştırınca, kütüphanede ‘Lanya Chetyrenochi‘ ismiyle alakalı hiçbir şey
bulamamıştım. Aynı zamanda ‘ ‘ soyuna sahip hiçbir şeye de rastgelmemiştim.
Anlaşılan bu kızın Momiji’den daha korkunç bir geçmişi
vardı. Yine de, onda öyle bir şeyler göremiyordum…
“Tamamdır, onlar benim yeni deneysel ürünlerim. Lütfen
onları denememde yardım et.”
Çekmeceden cüzdana benzer bir şey alıp bana fırlatmasıyla
söyledi bunu.
“İçinde, Ateş, Işık ve Yıldırım bombaları var. Bunları
üretmek gerçekten sorunlu, demem o ki onları düzgünce test edersen iyi
edersin!”
“Ah doğru, bana öncesinde verdiğin ışık bombası gerçekten
etkiliydi.”
“Cidden mi!?”
Elimi tutup beni dışarı sürüklerken, kızın gözleri aniden
kıvılcımlarla parladı,
“Hey hey, sen…”
“Tamam, fazladan üretime başlama zamanı! Seni daha fazla
eğlendirecek zamanım yok!”
Bunu söyledikten sonra, çoktan kapı dışarı edilmiştim, ve
tam önümde odanın kapısı anında çarpılarak kapandı.
…
Tanrım, en azından bana biraz saygı gösteremez misin…
Fakat, çoktan birkaç aleti bedavadan kaptığım için, bu
şekilde ayrılabilirdim. Gelecek hafta başlayacak olan uygulamalı egzersiz için
hazırlansam iyi olacak.
POV: Lanya Chetyrenochi
Ne ilginç bir tip. Ölmeyen Meleğe evrimleşebilen bir insan
olduğunu düşününce… Sanırım akademi canlanmaya başlayacak, değil mi?
Fakat, insanların böyle bir şeye evrimleşmesi bile mümkün
mü? Yoksa bu herif insan değil mi?
İmkansız. Bu dünyada, gözlerimden kaçabilecek sadece birkaç
kişi var.
Buradan o umutsuz surat ifadesiyle ayrılırken izlemek
müthişti. Ne kadar korkunç bir varlığa dönüştüğünü biliyor mu ki?
Neyse, böyle şeyleri eşelememek daha iyi. Sonuçta, bu
şekilde daha ilginç olmaz mı?
“Fakat, bu çocuk ciddi ciddi Su Büyüsünü de kullanabiliyor,
sakladığın başka ne sırlar var acaba?”
Şimdilik, sadece bekleyip yaşananları incelemeliyim. İlk
olarak, biraz para kazanmam lazım~
Sonuçta, şu uzun 3.000 yıl boyunca, bir servet harcadım~
ellerinize sağlik
YanıtlaSilellerinize sağlik
YanıtlaSilBölüm için teşekkürler
YanıtlaSil